Perşembe, Temmuz 12

Sessizlik Şarkı Söylerken

Bölüm I


 Gözlerini sımsıkı kapattı. Uzun sarı saçlarını savurdu ve kendini yatağa attı. Yumuşacık yastık ve yorganı bir öğrenci evinden çok, daha çok bir baba evini anımsatıyordu ona. Evini paylaştığı iki kız arkadaşı hala alışverişten dönmemişti. Kendini bitkin hissettiğini söyleyerek evde kalmıştı birkaç gündür alışkanlık haline getirdiği davranışı tekrarlayarak. Aslında bu,  günlerdir haber alamadığı erkek arkadaşından bir ses çıkması halinde, ona iyi bir azarlama mesajı gönderebilmek için evde yalnız kalma isteğinden başka bir şey değildi. 


Gerçi, çocuğun yine ani bir depresyon krizine tutulup tutulmadığını da merak etmiyor değildi içten içe. Böyle zamanlarda çocuk kendini kimsenin bulamayacağı bir yerlere gizler, orada öylece durup sessizce ölümü beklerdi. Ancak her seferinde ölümün beklemekle gelmediğini fark edip kendini öldürmeye kalkardı. Ama şans eseri şimdiye kadar hep ya tam kan kaybından ölmeden önce ya da kan kaybetmesini sağlayacak talihsiz teşebbüsünü gerçekleştirmeden hemen önce bulunur ve hastaneye kaldırılırdı. Bu şekilde adeta her gün “ruh değiştiren” bir gencin kız arkadaşı olmak çoğu zaman yanlış gelirdi Suna’ya. Çocuğun, ne yapacaği belli olmamakla birlikte, girdiği depresyon krizinden hızla çıkabilme yeteneğine de sahip oluşu, zihin yoran bir şaşkınlık kaynağı idi. Birileri onu bulduğunda kan içinde bile olsa normal biriymişçesine ve hiçbir şey yokmuşçasına espri yapmaya çalışırdı. 

Bir sonraki krize kadar da yakışıklı suratıyla espriler yapmaya ve insanları eğlendirerek mutlu etmeye devam ederdi. Suna onun içtenliğine ve o nadir anlar dışında hayata tam bağlı oluşuna aşıktı. Yine de onun ailesi hakkında pek bir şey bilmeyişi, onun karanlık bi aile “ağacına” sahip olduğunu düşünmesine yol açıyordu; ki bu da ondan soğumasına hatta zaman zaman ondan korkmasına neden oluyordu. O'nun babasının bir zamanlar hapishaneye girdiğini, ordayken de intihar ettiğini, annesininse uyuşturucu bağımlısı olduğunu duymuştu. Ama bunlar onu sevmesini engelleyemiyordu işte; her ne kadar kendisi gayet temiz bi aileden geliyor olsa da..
 Gözlerini açtı. Geldiği temiz aileyi bir sene önce trafik kazasında yitirmişti. Fotoğrafları duvarda asılı olan anne- babası ve kız kardeşine baktı bir süre. Hayır, ağlama zamanı değildi. Daha altı ay kadar önce en iyi dostu kan kanserinden hayatını kaybetmişti. Hayat ondan inatlaşma bekliyordu. Ve inatlaşmayı reddederek pes edeceği zamana daha çok vardı.
 Tam uykuya dalacağı sırada zil çaldı. Fikirlerinden çabucak kurtularak kızların alışverişte neler aldıklarını görmek için sabırsızlanarak kapıya koştu. Kapının kolunu merakla çekip açtığında mavi gözlerinden yüzüne taşan şaşkınlık, karşısında duran kişiden dolayıydı. O'ydu, sevgilisi.
 Karşısında duran yeşil gözler bir an için ışıldadı. İfadesizdiler; içlerinde "seni özledim" anlamı taşımayarak bakıyorlardı kıza. Suna hala şaşkındı ama O hızlıca eve daldı. Gözleri hala ifadesizdi.
 Suna ne olduğunu soracak vakti bulamadı. Bildiği tek şey sevgilisinin yine krizde olduğuydu. Yine de sevgilisinin ona zarar verebileceği hiç geçmedi Suna'nın aklından. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder