Perşembe, Mayıs 31

Bilinen İlk Film Müzikleri Bölüm 2


1891-1896 yılları arasında bu gelişmeleri (ilk bölümdeki müziğin sinemaya dahil edilme çalışmalarındaki başarısızlıkları) tersine çeviren biri ortaya çıkmış: Emile Reynaud. Çizgi filmin büyük babası olarak bilinen bu kâşif, Praksinoskop adı altında geliştirdiği alet yardımıyla halka Théatre Optique'te 15-20 dakikalık hareketli resimler gösterebilmeyi başarmış. Üstelik bunu müzik eşliğinde yapıyormuş. Reynaud'un gösterileri için müzikler ise Gaston Paulin tarafından hazırlanmış. Hatta bu Praksinaskop gösterilerinden Pauvre Pierrot adlı onlanında bir serenad bile bulunmaktaymış. Bu biçimde müzik, daha doğmadan önce sinemayla tanışmış oldu. Dolayısıyla film müziği, sinemadan daha yaşlıdır denebilir. Ancak bu tanışma kısa sürmüştür.


Başarısızlıkla sonuçlanan bu girişim esnasında Amerika Birleşik Devletleri'nde bir başka denemeye girişilmiş: Thomas Alva Edison, Kinetoskop'u icat etmiş. Aletin bir özelliği, fonograf aracılığıyla sesin de iletilebilmesidir. Seyirci, sesleri bir kulaklık vasıtasıyla dinlemektedir. Kineteskop'un bu yararlarına karşın iki de zararlı yanı vardır. Perde üzerinde gösterilme easasına dayanmadığından sadece filmi "o anda" tek bir kişi izleyebilmektedir. Daha önemlisi, senkron tam tutturulamamaktadır.

28 Aralık 1896'da, Lumiére Kardeşler tarafından Paris'in bir yeraltı cafe'sinde Sinematograf halka sunuldu. Filmlere, Reynaud'un gösteriminde olduğu gibi bir piyano eşlik etmiş ve klasik parçalarla, o dönemin popüler eserleri çalınmıştır. Aynı biçimde 20 Şubat 1896'da Lumiére programı Londra'da sunulduğunda bu sefer filmlere bir harmonyum eşlik etmişti. 

O dönemlerde, beş-on dakikalık film parçaları için neden müziğe gerek duyulduğunu henüz bilmiyoruz. Estetik sağlamak için olmadığı düşünülüyor çünkü rastgele müzikler çalınmaktaymış. Ayrıca sinema adını daha sanat tablosunun yedinci hanesine kazdırmamış. Filmler daha çok belgesel niteliktedir. Ancak yine de "estetik için" denilmesine kesinlikle karşı çıkamıyoruz. Aşağıda ise müziğe gerek duyulmasının olası sebepleri yer almakta.


1- Birçok araştırmacı en büyük nedenin, gösteri aletinin rahatsız edici sesini örtmek olduğunu ileri sürmektedir. Gösteri aletleri o dönemler, salonda dururmuş. Bu aletler çok fazla ses çıkardıkları için, bu iddia oldukça geçerli gözükmektedir. Sonraki yıllarda gösteri aleti, salondan çıkarılıp ayrı bir yere taşınmış olsa da bastırıcı nitelikteki müzikler devam etmektedir ki bu bana çok mantıklı geliyor.

2- Bir başka yorum, müzikodramatik açıdandır. Çağın müzikodramatik kolu olan opera bir bakıma eklektik bir sanat türüdür. İçinde müzik, bale, edebiyat, resim, dekor, kostüm, oyunculuk, yönetmenlik (son beş öğeye kısaca tiyatro da denebilir) vardır. Sinema da bu yönden bir müzikodramatik tür olma potansiyelini taşır. Operadan eskiği müzik, fazlası ise fotoğrafçılıktır. O halde sinemanın yalnızca müzik uyarlama ile yeni bir tür oluşturması kaçınılmazdır. 

3- Bir başka neden, sessizliği aşma amacıdır. Gösteri aletinin ve seyircinin gürültüsünün dışında filmlerde mutlak bir sessizlik hâkimdir. Bu sessizlik nedeniyle seyircinin konuya girmesi güçleşir, topluluk içinde oluşan herhangi bir ses dikkati dağıtabilir vb. İnsan çevresini duyularıyla algılar. Özellikle görme ve işitme birbirleriyle ortak biçimde faaliyettedir.

Müzik burada devreye girer. Gürültüler gibi müzik dinleyicinin genel algılama yeteneğini etkilemektedir. Deneylerden de gördüldüğü gibi; ışık, sesle birlikte algılandığında sahne daha aydınlık gözükür gibi gelmektedir. Müzik bu etkiyi kullanarak perdedeki sessiz soluk resimleri daha da aydınlatır ve seyirci filmin içine girer. Ayrıca müzik yalnızca bir gürültü değil, ritmik ve melodiktir. Müziği duyduğumuz zaman, önceden görmediğimiz yerlerde birtakım şekiller görür gibi oluruz. 


Bu konuda kesin bir yargıya varmak zordur, başka nedenler olabileceği gibi sayılan nedenlerden sadece biri yüzünden değil tüm nedenler yüzünden müzik sinemaya girmiştir.


Bu seferki biraz uzun oldu, evet. E hani daha konuya giremedin Allahsız diyenler varsa; konuyu temelden vermek istedim ki bunu diyecek adamı alnından öpeyim. Okuyan yok ahaha.

Yarın konuya kesin giriş yapmak üzere gidiyorum şimdi, zaten çok yorgunum.








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder