Cuma, Mart 30

A Ç I L I Ş

    Blogumuzun müzikle ilgili ilk gönderisi bu olacaksa, müziğin ilk ögesiyle kısacık bir giriş yapmanın uygun olacağı kanısındayım. Bu, sonra yazılacak olan gönderilere göre daha akademik ve teknik görünebilir belki. Her neyse, açılışı yapıyorum.



    Müzik, insanoğlunun hayatına doğmadan önce; uterusta girer. Bir buz dağı düşünürsek, doğumdan ölüme kadar olan süreç buz dağının görünen kısmı iken; ana rahmi buz dağının görünmeyen bölümüdür ve burada kalp atışları,  müziğin ilk  ögesini oluşturur her canlı için. Ritm, günlük hayatımızla iç içe geçmiştir ve müziğin omurgası niteliği taşır. Bununla ilgili, şu alıntıyla bitirmek istiyorum bu yazıyı. (Dediğim gibi kısacık  bir giriş yaptım sadece.) 



    "Sanatın insanı, istemlerin üstüne yükseltme gücü, her şeyden çok müzikte vardır. Müzik, öteki sanatlar gibi ideaların ya da nesnelerin özlerinin görünüşü değil, istemin kendinin görünüşüdür. Bize, durmadan hareket ve mücadele eden, başıboş dolaşan, sonunda da, yeniden kendine dönüp bir defa daha mücadeleye başlayan istemi göstermektedir. Müziğin etkisinin, öteki sanatlardan daha güçlü ve içe işleyici olması bundandır; çünkü öteki sanatlar; yalnızca gölgeyicilerden söz ederken, müzik nesnelerin kendini anlatmaktadır. Müziği öteki sanatlardan ayıran başka bir şey de, duyularımızı fikirler aracılığıyla değil, dolaysız olarak etkilemesidir, akıldan daha yüce bir şeye hitap eder. Plastik sanatlar için simetri neyse, müzik için ritim de odur; böylece müzikle mimarî iki kutuptur; Goethe'nin dediği gibi, mimarî, donmuş müziktir, simetriyse duran ritimdir."



                                                                                        Sanat üzerine - Arthur Schopenhauer

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder