Pazar, Temmuz 29

Sütlü İrlanda Viskisi

İki kaşımdan aşağı melün melün süzülerek, kalp şekli çizip çenemde birleşen iki masum ter damlasının sonsuz saadeti şüphesiz ki beni duygulandırıyor şu inanılmaz sıcak yaz gününde. Öyle ki insan serinlemek söz konusu olunca birden hiç olmadığı kadar yaratıcı hale geliyor ve abzürt abzürt fikirler üretiveriyor. Misal ben son birkaç gündür evin bir odasını boşaltıp orayı "fahri havuzodası" yapmayı kafamda ciddi ciddi kurguluyorum. Kapısına da biricik testeremle oyduğum küçük tahta parçasına "fahri" yazıp asmayı planlıyorum ki görenler dehşete düşsün.
Tabiiy, bu 86 derece sıcakta akla havuzdan başka şeyler de geliyor. Buz gibi, tatlı mı tatlı, viskiler, likörler, nihayet yaptıkları sübliminal reklamlar bir işe yarayan içine buz doldurulmuş bardakta şakırdayan coca cola'lar, hatta bazen eskiden tv'de dehşetle izlediğim bir skeç serisinin kahramanı olan Bülent Ersoy'un süt banyosu yapış sahneleri...
*Burada kafa sallama efekti girilmek zorunda, sahneleri çabucak kaybetmek lazım zihinden*
Bütün gün bunları düşleyerek işine konsantre olamayan sadece ben miyim, yoksa dünya hakkaten güneşe 3 santimcik daha yaklaştı da aslında hepimizin beyni mi eriyor, bilmiyorum.
İrlanda viskisini hayal ederken şimdilik sadece İrlandalı dedelerle yetiniyorum, o da başka bir gerçek.

Pazartesi, Temmuz 23

Karanlık Korkusu

Sokak lambalarına taparak yürümektir bazıları için.
Bazıları içinse, evine bir sokak lambası sığdıramadığı için üzülmektir.
Sokak lambaları kocamandır çünkü, salon avizeleri kadar cılız değildir vücutları; iri iri.
Sanki, bir tanesini alıp eve sığdırabilsem, ona sarılıp uyuyabilecekmişim gibi.
Avizeler de aydınlatır aslında yeterince. Ama güçsüzdür onların elleri; düştüğü yeri yakan ateş gibi.

Ne var içinde karanlığın? En büyük korkularım? Yoksa şimdiye dek kaybettiğim tüm ışıklarım mı?
Ne zaman gece olsa, güneşin, kaçırdığım her saniyesi için dakikalarca pişmanlık duyarım, ayrı ayrı. Kıymetini bilemediğim ışık huzmeleri, bir bir peşimde gezer geceleri, minik tıkırtılar eşliğinde. Kimilerine göre bu, basit bir karanlık korkusu. Ama bence değil. Bu, kaybettiğim tüm ışıklarımın benden intikam alma isteği, en şiddetli karın ağrısı. En gürültülü sessiz tıkırtıların senfonisi.


Salı, Temmuz 17

Anka


O, sonsuz bir döngüydü.

...

Gecenin karanlığında,
Ay ışığının altında,
Gölgeleri belirgin, ama cisimsiz hayatların arasında
Bir kadın gördüm.
Yüzü bana benzemeyen, ama gölgesi ben olan.

Bir cisme bürünmem uzun sürdü.

Gökyüzünün siyahlığı
Yansımasında kayboldu yerdeki yıldızın;
Kadının gözlerinden çıkan ışıltıyla.
Yüzü bana benzemeyen, ama gölgesi ben olan.

Yıldızın ışığıyla yandım ben.

Gecenin karanlığında,
Tek bir yıldızın altında
Cismim yavaşça yere döküldü, küller arasında
Bir kadın gördüm,
Yüzü bana benzemeyen, ama rengi gri olan.

Yıldız kayboldu, yeniden karanlık çöktü.

Gecenin karanlığında,
Ay ışığının altında,
Gölgeleri belirgin, ama cisimsiz hayatların arasında
Bir kadın gördüm.
Yüzü bana benzemeyen, ama gölgesi ben olan.

Bir cisme bürünmem uzun sürdü.


Pazartesi, Temmuz 16

Ağlardım Küçükken


tüylü yastıklarım da sen kokan bu korkularım
sevgi yarın olsa yarınlarında yarın olun yarın
elimdeydi duygularım sana vermek istedim
bu çocuksu karakterle onu senden gizledim

öperken boynundan onu hissederdim harika
istemezdim ayrı kalmak,istemezdim uzaklaşmak
fallarımda çıkan kadınlarla mutlu olurken
bir desteden arta kalan bir kağıt ve  ismi sen

sabahlarım uykuluyken,güneşten gece doğarken
satırlarım sustururdu biraz uyumam için
kalem defter elimdeyken uyuklardım bazen ben
rüyamda seni görürdüm ağlardım bazen ben

kırık dökük cümleler birikti dudaklarımda
kış görünür körün hala yanaklarında
hep seninle hep mutluyum hayli çok mutluyum
siyah beyaz bir resimdi rengarenk durumdayım

çocuktum sabahları büyüdüm
akşam olmuş yürü akşam oldu üşüdüm ben
ağlardım küçükken
şimdi bende ben değil

Perşembe, Temmuz 12

Sessizlik Şarkı Söylerken

Bölüm I


 Gözlerini sımsıkı kapattı. Uzun sarı saçlarını savurdu ve kendini yatağa attı. Yumuşacık yastık ve yorganı bir öğrenci evinden çok, daha çok bir baba evini anımsatıyordu ona. Evini paylaştığı iki kız arkadaşı hala alışverişten dönmemişti. Kendini bitkin hissettiğini söyleyerek evde kalmıştı birkaç gündür alışkanlık haline getirdiği davranışı tekrarlayarak. Aslında bu,  günlerdir haber alamadığı erkek arkadaşından bir ses çıkması halinde, ona iyi bir azarlama mesajı gönderebilmek için evde yalnız kalma isteğinden başka bir şey değildi. 


Gerçi, çocuğun yine ani bir depresyon krizine tutulup tutulmadığını da merak etmiyor değildi içten içe. Böyle zamanlarda çocuk kendini kimsenin bulamayacağı bir yerlere gizler, orada öylece durup sessizce ölümü beklerdi. Ancak her seferinde ölümün beklemekle gelmediğini fark edip kendini öldürmeye kalkardı. Ama şans eseri şimdiye kadar hep ya tam kan kaybından ölmeden önce ya da kan kaybetmesini sağlayacak talihsiz teşebbüsünü gerçekleştirmeden hemen önce bulunur ve hastaneye kaldırılırdı. Bu şekilde adeta her gün “ruh değiştiren” bir gencin kız arkadaşı olmak çoğu zaman yanlış gelirdi Suna’ya. Çocuğun, ne yapacaği belli olmamakla birlikte, girdiği depresyon krizinden hızla çıkabilme yeteneğine de sahip oluşu, zihin yoran bir şaşkınlık kaynağı idi. Birileri onu bulduğunda kan içinde bile olsa normal biriymişçesine ve hiçbir şey yokmuşçasına espri yapmaya çalışırdı. 

Salı, Temmuz 10

Aç karna sakız çiğnemek gibidir mutlu olmak

Aç karna sakız çiğnemek gibidir mutlu olmak. Açlığını bastırmak için ne kadar hızlı çiğnersen, ağzında tükürük miktarı da o hızla artar. Mideye indiğinde, daha da fazla acıktırır. İşte böyle bir şeydir mutluluk.

En iyisi gelse, bütün hedeflerine de ulaşıp mutlu olsan, daha da fazlasını istersin ve bu yüzden zamanla kaybedersin. İnsan doğası doyumsuzdur, aç bir balığa benzer ne kadar yerse yesin bir türlü inanmaz doyduğuna. Sonrasında farklı alternatifler arar. Elindekinden de olur yetinemediği için. Mutluluk, ne bir sakız kadar yapışkan; ne de açlık kadar eksikliği hatırlanandır.